Uyandı.İki saat ertelemeli bir uyanıştı bu.Sabah 7'de uyansa başka bir otobüsle gidebilirdi, ama 9'da uyanınca tüm işler değişti, hatta sarpa sardı.Bir ölünün toprağa gömülmesi ne kadar doğalsa onun da sabah uyandığında aç olması da bir o kadardı.İki gün evvel annesinin doldurup gittiği buzdolabından bir dilim kek aldı, bir bardakta kola doldurdu.Bu ikisi onu üç saat ayakta tutabilirdi.Çıkarken eve son kez bir göz gezdirdi.Kapıyı çekti ve çıktı.
Otobüse bineceği yere kadar yağmur altında huzurlu bir yürüyüş yapacağını düşünmüştü, ama umduğu gibi olmadı.Yağan doluydu.Yağmak kelimesi yerine düşmek tabiri daha doğru olurdu, toprağı delecersine iniyordu çünkü.İçinden 'Hava muhalefeti tabiri nasıl da içinde bulunduğum hal-i pürmelal ile uyuşuyor' diye geçirdi.Böylesine usturuplu cümleleri sadece içinden geçirirdi zaten.Bahçe kapısını kilitlemeye yeltendi ama, niyeti bozuk bir adam pekala tel örgüden atlayıp girebilirdi.Güldü kendi kendine; yerleşik bütün düzenlere ve haline.
Yol bitmek bilmiyordu, kapüşonu onun 'ağrısavarıydı'.Sinüzit illetinden muzdaripti o da.'Kapüşonun mucidi de Albertino Sinüzintal olsa gerek ' diye söylendi dışından.Böylesine modernist cümleleri rahatlıkla söyleyebilirdi.Kimse yadırgamazdı onu, üstüne takdir bile toplardı.
Ayakkabıları, paçası, her tarafı çamura bulanmıştı.Dolu yağmura çevirmişti Allah'tan.Otobüsün geçtiği ana yola varabilmişti.Ayakkabısını yola sürterek çamurunu silmeye çalıştı, ama fayda etmiyordu.Otostop çekmeyi düşündü, ama ayağının çamurundan utanıp vazgeçti fikrinden.Bunları düşünürken beklediği otobüs geldi.Şehirler arası yolcu taşıyan bir otobüse yolun tam orta yerinden biniyordu.El etti, gördüler, durdular.Bütün taşıma araçlarının vazgeçmedikleri bir kaide vardı, el ettiğiniz yerin bir koşu mesafesi kadar uzağında dururlardı.Kaide değişmedi.Koştu ve yetişti otobüse.
Koltukların çoğu boştu.Boş bir koltuğa çantasını attı ve muavinin yanına gitti.Elini cebine attı, ineceği durağı söyledi.'Tamam abim sen otur' dediler.
Gideceği yol az bir yoldu zaten.'Adamlar otur dediklerine göre para almayacaklar demek ki' diye düşündü.'Ne iyi adamlarmış sağolsunlar' dedi hatta bir de.Sevindi de biraz.Bir paket sigara parası demekti bu ne de olsa.Koltuğuna keyifle yaslandı.
İzliyordu, bu en severek yaptığı işti.Çoğu zaman tehlikeli sonuçlar doğurabiliyordu, izlenenler insanlar olursa.Dayak bile yemişti bir seferinde.Gözü koridorun diğer tarafında, tam karşısında oturan ihtiyara takıldı.Kapkara kirli bir sakalı vardı.Sponsorlu bir şapkadan taşan saçları yaşına göre hala simsiyahtı.Kıyafetleri de eskiydi.Dağıtılan keki yemiş, üstüne suyu içiyor ve ağzını şapırdatıyordu.Ayağında ise terlikleri vardı.Meczuptu, evet evet öyleydi.'Akıl insanı terk ederse deli, insan aklını terk ederse meczup olur' demişti bir zaman bir ermiş.Bu adamın uzun ve kapkara tırnaklarından insanlarla bir bağı olmadığı net biçimde anlaşılıyordu.İnsanlarla işi olmayanın aklıyla da işi olmazdı.
Bir yerlerden bir ses geliyordu.Böyle mekanik, endüstriyel bir sesti sanki.Öylesine şaşmaz bir ritme sahipti.Sesin arkada uyuyan adamın horlaması olduğunu duymasıyla yine gülümsedi kendi kendine.Adamın horlama eşiği, yolda sıralı duran elektrik direklerinin birinden diğerine ulaşılana kadar geçen zamanla eş değerdi.
Birden muavin celallendi.Para toplamaya çıkmıştı.Birini, birşeylere kızıyordu.Anladı, ona kızıyordu muavin.Çamur diyordu.
-Çamur ettin her tarafı!
-Kusura bakma abi, farkında değildim
-Ahıra girer gibi biniyorsunuz otobüse ya.Bak şu yaptığına hepsini sen yaptın.
Diyordu koridoru göstererek.
'Yağmur yağıyordu.Hem çamur silmek yaptığın işin fıtratında var' diyecek oldu, diyemedi.
'Ver 4 lira' dedi muavin.Çıkardı, verdi parayı.
Neye uğradığını şaşırmıştı.'Bu denli bir duygu değişimini psikoloji kitaplarında bile bulamazlar' diyordu.
Demin meczup yaftasını yapıştırdığı ihtiyar geldi oturdu yanına.Olası bir laf dalaşını engellemiş oldu.
İhtiyar onu teselli eder bir iki cümle söyledi.Ama boşunaydı.
Utanmıştı, yerin dibine girmek istiyordu, ama ölümden de korkardı.Hiç hak etmediği bir muameleye reva görülmüştü.Tepetaklak olmuştu düşünceleri.Bir daha insanlar hakkında düşünmemeye kadar verebilirdi.Buna literatürde ön yargı deniyordu.Belki durağına gelip indiğinde, çantasını yanına alıp; ön yargılarını otobüste bırakmış olabilirdi.
İneceği yere geldi.Ayaklarının ucuna basa basa yürüyordu artık.Muavin hala konuşuyordu.Muavine şöyle sunturlu bir kafa atıp öyle inmek istedi.Ama suçluydu, muamele yanlış da olsa suç onundu.Tesadüftendir, meczup ihtiyar da onunla aynı durakta iniyordu.İhtiyara el ederek 'Allahaısmarladık dayı' dedi.Dede de ona 'Sağol yiğenim' dedi ve ayrıldılar.İhtiyar belki hiç orada olmamıştı.Çünkü onu kendisinden başkasıyla konuşurken görmemişti.Böyle kuruntularla kafa patlatmayı çok severdi.
Otobüse bineceği yere kadar yağmur altında huzurlu bir yürüyüş yapacağını düşünmüştü, ama umduğu gibi olmadı.Yağan doluydu.Yağmak kelimesi yerine düşmek tabiri daha doğru olurdu, toprağı delecersine iniyordu çünkü.İçinden 'Hava muhalefeti tabiri nasıl da içinde bulunduğum hal-i pürmelal ile uyuşuyor' diye geçirdi.Böylesine usturuplu cümleleri sadece içinden geçirirdi zaten.Bahçe kapısını kilitlemeye yeltendi ama, niyeti bozuk bir adam pekala tel örgüden atlayıp girebilirdi.Güldü kendi kendine; yerleşik bütün düzenlere ve haline.
Yolda birikintiler oluşturan suya düşen damlalar akisler çiziyordu.Suni bir hislenme nöbeti oluşturuyordu onda, bir göl misali.Bir sigara yaktı.Şehrin uzağında, köyümsü bir yerdi yürüdüğü yol ve dahilinde yaşadığı ev.Şehirden uzak olan her yer ona meskendi.Yalnızdı ve bunun kıymetini bilenlerdendi.İnsanın olduğu mecrada herkes politikacıydı ne de olsa.Ormanları gitmeyi yeğledi bir zaman, ama ne acı ki kesiyorlardı ormanları.Kütüptanelere sığınsa, sarmalıyordu etrafını popülizm algısı.Dayanamadı, kaçtı o da.Ama insanlardan değildi bu kaçış:İnsanlıktandı.
Yol bitmek bilmiyordu, kapüşonu onun 'ağrısavarıydı'.Sinüzit illetinden muzdaripti o da.'Kapüşonun mucidi de Albertino Sinüzintal olsa gerek ' diye söylendi dışından.Böylesine modernist cümleleri rahatlıkla söyleyebilirdi.Kimse yadırgamazdı onu, üstüne takdir bile toplardı.
Ayakkabıları, paçası, her tarafı çamura bulanmıştı.Dolu yağmura çevirmişti Allah'tan.Otobüsün geçtiği ana yola varabilmişti.Ayakkabısını yola sürterek çamurunu silmeye çalıştı, ama fayda etmiyordu.Otostop çekmeyi düşündü, ama ayağının çamurundan utanıp vazgeçti fikrinden.Bunları düşünürken beklediği otobüs geldi.Şehirler arası yolcu taşıyan bir otobüse yolun tam orta yerinden biniyordu.El etti, gördüler, durdular.Bütün taşıma araçlarının vazgeçmedikleri bir kaide vardı, el ettiğiniz yerin bir koşu mesafesi kadar uzağında dururlardı.Kaide değişmedi.Koştu ve yetişti otobüse.
Koltukların çoğu boştu.Boş bir koltuğa çantasını attı ve muavinin yanına gitti.Elini cebine attı, ineceği durağı söyledi.'Tamam abim sen otur' dediler.
Gideceği yol az bir yoldu zaten.'Adamlar otur dediklerine göre para almayacaklar demek ki' diye düşündü.'Ne iyi adamlarmış sağolsunlar' dedi hatta bir de.Sevindi de biraz.Bir paket sigara parası demekti bu ne de olsa.Koltuğuna keyifle yaslandı.
İzliyordu, bu en severek yaptığı işti.Çoğu zaman tehlikeli sonuçlar doğurabiliyordu, izlenenler insanlar olursa.Dayak bile yemişti bir seferinde.Gözü koridorun diğer tarafında, tam karşısında oturan ihtiyara takıldı.Kapkara kirli bir sakalı vardı.Sponsorlu bir şapkadan taşan saçları yaşına göre hala simsiyahtı.Kıyafetleri de eskiydi.Dağıtılan keki yemiş, üstüne suyu içiyor ve ağzını şapırdatıyordu.Ayağında ise terlikleri vardı.Meczuptu, evet evet öyleydi.'Akıl insanı terk ederse deli, insan aklını terk ederse meczup olur' demişti bir zaman bir ermiş.Bu adamın uzun ve kapkara tırnaklarından insanlarla bir bağı olmadığı net biçimde anlaşılıyordu.İnsanlarla işi olmayanın aklıyla da işi olmazdı.
Bir yerlerden bir ses geliyordu.Böyle mekanik, endüstriyel bir sesti sanki.Öylesine şaşmaz bir ritme sahipti.Sesin arkada uyuyan adamın horlaması olduğunu duymasıyla yine gülümsedi kendi kendine.Adamın horlama eşiği, yolda sıralı duran elektrik direklerinin birinden diğerine ulaşılana kadar geçen zamanla eş değerdi.
Birden muavin celallendi.Para toplamaya çıkmıştı.Birini, birşeylere kızıyordu.Anladı, ona kızıyordu muavin.Çamur diyordu.
-Çamur ettin her tarafı!
-Kusura bakma abi, farkında değildim
-Ahıra girer gibi biniyorsunuz otobüse ya.Bak şu yaptığına hepsini sen yaptın.
Diyordu koridoru göstererek.
'Yağmur yağıyordu.Hem çamur silmek yaptığın işin fıtratında var' diyecek oldu, diyemedi.
'Ver 4 lira' dedi muavin.Çıkardı, verdi parayı.
Neye uğradığını şaşırmıştı.'Bu denli bir duygu değişimini psikoloji kitaplarında bile bulamazlar' diyordu.
Demin meczup yaftasını yapıştırdığı ihtiyar geldi oturdu yanına.Olası bir laf dalaşını engellemiş oldu.
İhtiyar onu teselli eder bir iki cümle söyledi.Ama boşunaydı.
Utanmıştı, yerin dibine girmek istiyordu, ama ölümden de korkardı.Hiç hak etmediği bir muameleye reva görülmüştü.Tepetaklak olmuştu düşünceleri.Bir daha insanlar hakkında düşünmemeye kadar verebilirdi.Buna literatürde ön yargı deniyordu.Belki durağına gelip indiğinde, çantasını yanına alıp; ön yargılarını otobüste bırakmış olabilirdi.
İneceği yere geldi.Ayaklarının ucuna basa basa yürüyordu artık.Muavin hala konuşuyordu.Muavine şöyle sunturlu bir kafa atıp öyle inmek istedi.Ama suçluydu, muamele yanlış da olsa suç onundu.Tesadüftendir, meczup ihtiyar da onunla aynı durakta iniyordu.İhtiyara el ederek 'Allahaısmarladık dayı' dedi.Dede de ona 'Sağol yiğenim' dedi ve ayrıldılar.İhtiyar belki hiç orada olmamıştı.Çünkü onu kendisinden başkasıyla konuşurken görmemişti.Böyle kuruntularla kafa patlatmayı çok severdi.
0 yorum:
Yorum Gönder